Ben Kalender Meşrebim
Ben Kalender Meşrebim |
“Ben saflığım. Ben güzelliğim.
Ben gücüm. Ben teknolojiyim. Ben çok daha fazlasıyım. Ben Giulietta… Rüyaların
yapıldığı maddeden yapılmayım ben… Ruhumuz olmadan sadece birer makineyiz.”
Bunun ne olduğu hakkında bir fikrin var
mı?
Bu bir reklam. Bir araba reklamı. Fakat
reklam metninin içerisinde arabaya dair- teknoloji dışında- hiçbir şey yok.
Hatta “Ben teknolojiyim.” cümlesini çıkarırsak bir canlıdan, insandan
bahsediyor bile diyebiliriz. Ama öyle değil… Neden peki?
Reklamlar, ihtiyaç duymadığımız şeyleri
sanki onlara muhtacız gibi göstermek için duyguları kullanır. Ürünlere,
nesnelere, maddelere duygular atfeder. Satın aldığımız şey ürün olmaktan çıkıp
birer duygu olur. Bizi satın alma kararına yönlendiren şey de bu duygudur.
Yukarıdaki metin Alfa Romeo markasının
Giulietta modeline ait. Ve bu bir araç, bir araba… Hani bizi, A noktasından B
noktasına 100 km hızla götürüp, B noktasından A noktasına 80 km hızla tekrar
getiren araç. Amacı bu: insan taşımak. Ama reklam metni öyle demiyor! Onun bir
ruhu olduğunu, makineden fazlası, güzel ve saf olduğunu söylüyor. Ve bu arabaya
sahip olacak şanslı kişinin, bir arabadan daha fazlasına sahip olacağını ima
ediyor. Kim istemez ki!
Reklamlar duygularımızı öyle çeşitli
şekillerde kullanır ki şaşar kalırsın. Güzellikle söyler, tutmadı mı? O zaman
da korkutur. Korkutup, endişelendirir sonra da çözümü satar sana.
Hey sen! Ne kadar da kötü kokuyorsun. Ama
bir çözüm önerimiz var. Bizim parfümümüzü al ve şöyle kok: “Sonsuzluğun ötesine
doğru bir yolculuk… Günümüzün modern, maceracı erkeği imkânsızda bile durmak
bilmiyor. Kendini bütün zorlukları ve limitleri aşmak üzere görevlendirilmiş
hissediyor. Tehlike ve maceranın arayışında olan Pi erkeğinin cesareti onu
baştan çıkarıcı ve çekici yapıyor. Kendine güvenen, maceracı tavrı onun
asaletini yansıtırken o bilinmezliği amaç ediniyor.” Givenchy Pi Extreme adlı
parfümün tanıtım metninden… Aldığımız; parfümden çok öte… Bunu alıp kullanan
erkekler birdenbire maceracı, cesur, baştan çıkarıcı ve kendinden emin asil
erkeklere dönüşüyor. Oysa bu sadece bir koku… İçinde tütsülenmiş deri ve
demirağacı olan odunsu bir koku… Ama böyle söyleyince hiçbir albenisi kalmıyor!
Üzerimizdeki baskı, geçmişin herhangi bir
döneminde olduğundan çok daha fazla çünkü televizyonda, radyoda, internette,
sosyal medyada, sokaktaki bilboard reklamlarında, gazetelerde, dergilerde,
otobüs gövdelerinde, bina yüzlerinde, cep telefonlarında… Her yerde… Bize nasıl
yaşayacağımız söyleniyor… Reklamlarla; nasıl giyineceğimiz, ne tüketeceğimiz, ne
yiyeceğimiz, hangi arabayı alıp hangi cep telefonunu kullanacağımız, kaç kiloda
olacağımız, nasıl kokacağımız, nereye tatile gideceğimiz, ne içeceğimiz… Hiç
durmadan ve her yerden söyleniyor… Kuşatılmış durumdayız…
Oysa biz sadece tüketici değiliz… Tükettiklerimizden
ibaret de değiliz… Eşyalar bizi olmadığımız bir şeye, kişiye dönüştürmeyecek.
Satın aldığımız pahalı kozmetikler bizi süper model yapmayacak, üstün kaliteli,
ultra geniş açılı zum lensi olan fotoğraf makinesi ödüllü bir fotoğrafçıya
dönüştürmeyecek, aldığın İtalyan stili cepken yelekli takım elbise seni
‘yaşayan en seksi adam’ yapmayacak, bindiğin araba daha karizmatik, kullandığın
parfüm maceracı ve baştan çıkarıcı olmanı sağlamayacak… Neysek o olmaya devam
edeceğiz. Potansiyeli, hayali, sevgisi, düşleri, fikirleri, duyguları olan
varlıklar olmaya… Yaptığımız şey, düşündüğümüz fikir olmaya… Kalender olmaya…
Kendimiz kalmaya devam edeceğiz…
“Bizi rahatsız eden; şeyler değil, o şeylere atfettiğimiz önemdir.”
Epiktetus
*Kalender: Sade yaşamaktan yana olan,
alçak gönüllü kimse.
**Meşrep: Yaratılış, huy, karakter.
Hiç yorum yok: